5,398 Matching Annotations
  1. Nov 2024
    1. It causes a series of complaining thatnegatively affects the quality of life

      Hayat kalitesini olumsuz yönde etkileyen bir dizi şikayete yol açar

    2. Oral mucosa

      Ağız mukozası, ağız içinde bulunan ince, yumuşak dokudur. Bu doku, ağız içini korur, nemlendirir ve besinlerin hareket etmesine yardımcı olur.

    3. Effects of Ageing on thePeriodontium

      Yaşlanma süreci, periodonsal dokularda çeşitli değişikliklere yol açar. Bu değişiklikler, dişlerin destek yapıları olan diş eti, periodontal ligament ve alveolar kemik üzerinde etkili olabilir. Yaşla birlikte periodonsal doku, elastikiyetini kaybedebilir, kemik yoğunluğu azalabilir ve doku iyileşme kapasitesi düşebilir. Ayrıca, yaşlanmaya bağlı olarak, periodontal hastalıklar daha belirgin hale gelebilir.

    Annotators

    1. TRANSMISSION OF OCCLUSAL FORCES TO BONE

      Çiğneme sırasında dişlere uygulanan kuvvetlerin, diş kökleri aracılığıyla kemiklere iletilmesidir. Bu süreç, dişin çevresindeki bağ dokuları ve periodontal ligament sayesinde gerçekleşir. Oklüzal kuvvetler, dişin kök kısmındaki yapılar aracılığıyla kemiğe aktarılır, bu da dişin sabit kalmasını ve sağlıklı işlevini sürdürmesini sağlar.

    2. Viscoelastic theory

      Viskoe lastik teorisi, dokuların, hem elastik (geri dönme) hem de viskoz (akışkan) özelliklere sahip olduğunu belirtir. Bu teoride, bağ dokuları ve eklem kıkırdağı gibi yapılar, dışarıdan gelen şoklara karşı viskoelastik davranış sergiler. Yani, bu yapılar ilk başta şoku emip, daha sonra elastik olarak geri dönerek normal işlevine devam eder.

    3. Tensional theory

      Gerilim teorisi, bağ dokusunun, özellikle tendonlar ve bağlar gibi yapılarının, şok ve kuvvetlere karşı direnç gösterdiğini öne sürer. Bu teorinin temelinde, gerilen dokuların kuvveti emmesi ve bu kuvveti yayarak dokuların bütünlüğünü koruması bulunur. Bu durumda, bağlar ve tendonlar, gelen darbeleri emerek kemiklere ve eklemlere zarar gelmesini engeller.

    4. Protective caseTransmission of occlusal forces to boneAttachmentMaintainenceResistance to occlusal forces (Shock absorption)

      Koruyucu kılıf Oklüzal kuvvetlerin kemiğe iletilmesi Bağlantı Bakım Oklüzal kuvvetlere direnç (Şok emilimi)

    5. CEMENTICLES

      Sementiküller, dişin kök yüzeyindeki sement dokusunda oluşan küçük, sertleşmiş yapılar veya kalsifiye (mineralize olmuş) kitlelerdir. Bu yapılar, sementin anormal bir şekilde birikmesi sonucu ortaya çıkar.

    6. Glycoproteins

      Glikoproteinler, proteinler ve şekerlerin birleşiminden oluşan moleküllerdir. Bunlar, hücreler ve lifler arasında bağ oluşturur, hücrelerin zemine tutunmasını sağlar

    7. Glycosaminoglycan

      zemin maddesinin önemli bileşenleridir ve uzun, doğrusal polisakarit zincirlerinden oluşur. Bu moleküller, suyu tutarak dokunun nemli ve esnek kalmasına yardımcı olur. Ayrıca, hücreler arası sinyalleşmede de rol oynarlar.

    8. GROUND SUBSTANCE

      bağ dokusunda bulunan ve hücreler ile liflerin etrafını dolduran, amorf (şekilsiz) bir maddeler bütünüdür. Bu madde, bağ dokuya şekil verir, hücreler arasındaki iletişimi sağlar ve besin ile atık maddelerin geçişine olanak tanır.

    9. Neurovascular cells

      Nörovasküler hücreler, sinir sistemi ve damar sistemi arasında bir bağlantı oluşturan hücrelerdir. Bu hücreler, sinirlerin beslenmesi, oksijen ve besin maddelerinin taşınması, ve atıkların uzaklaştırılması gibi önemli işlevler için işbirliği yapar.

    10. eosinophils

      Eozinofiller, parazit enfeksiyonlarına ve alerjik reaksiyonlara karşı vücudu savunmada rol oynayan beyaz kan hücreleridir. Ayrıca, bazı inflamasyon türlerinde ve astım gibi hastalıklarda da yer alırlar. Eozinofiller, özellikle parazitleri yok etmek için sitotoksik maddeler salgılar.

    11. mast cells

      Mast hücreleri, bağışıklık sisteminin bir parçası olarak alerjik reaksiyonlar ve inflamasyon (iltihaplanma) ile ilişkili hücrelerdir. Histamin gibi kimyasal maddeleri salgılarlar, bu da kan damarlarının genişlemesine ve inflamasyonun artmasına yol açar.

    12. macrophages,

      Makrofajlar, vücutta bulunan büyük beyaz kan hücreleridir ve fagositoz yoluyla yabancı maddeleri, ölü hücreleri ve bakterileri temizlerler.

    13. lymphocytes

      Lenfositler, bağışıklık sisteminin T hücreleri, B hücreleri ve doğal öldürücü (NK) hücreleri gibi farklı alt türleri olan beyaz kan hücreleridir.

    14. Mallassez

      Bu hücreler, dişin çıkmasından sonra diş kökünün etrafındaki periodontal ligamentin gelişiminde ve iyileşmesinde yer alabilir. Mallassez hücreleri, genellikle pasif durumda kalır, ancak bazen periodontal hastalık veya travma sonrası aktif hale geçebilir ve kök kisti gibi patolojik durumlar oluşturabilir.

    15. Epithelial rest cells

      Epitel dinlenme hücreleri, dişin gelişim sürecinde, diş etrafındaki epitel hücrelerinin farklılaşarak geriye doğru çekilmesi sonucu oluşan hücrelerdir. Bu hücreler, dişin gelişiminde önemli bir rol oynar, ancak normalde pasif durumda bulunurlar.

    16. Osteoblast

      Osteoblastlar, kemik dokusunda bulunan ve kemik matrisi üreten hücrelerdir. Bu hücreler, kemiklerin mineralize olmasını sağlar, yani kemikteki kalsiyum ve fosfatı birleştirerek kemikleri güçlendirirler

    17. Fibroblast

      Fibroblastlar, bağ dokusunun ana hücreleridir. Kollajen ve elastin gibi fibröz proteinleri üretirler ve bağ dokusunun yapısal desteğini sağlarlar. Ayrıca, bağ doku iyileşmesi ve yara iyileşmesinde de önemli bir rol oynarlar.

    18. Interradicula

      Interradicular lifler, aynı dişin farklı kökleri arasında uzanır. Bu lifler, çok köklü dişlerin köklerini birbirine bağlar ve dişi daha stabil tutar.

    19. Transsepta

      Transseptal lifler, bir dişin komşusuna (yanındaki dişe) bağlanan liflerdir. Bu lifler, dişlerin arasındaki mesafeyi korur ve dişlerin hareket etmesini engeller.

    20. Horizontal

      Yatay lifler, dişin kök yüzeyinden yatay bir şekilde uzanarak, dişi çevreleyen alveolar kemik ile yatay yönde bağlantıyı sağlar.

    21. The principle fibers

      Periodontal ligament içinde bulunan ve dişi çevreleyen bağ dokusunun en önemli lifleri olan ana lifler, dişi alveolar kemikte tutmaya yarar.

    22. Odontoblasts

      Odontoblastlar, dişlerin gelişiminde yer alan ve dişin dentin tabakasını oluşturan hücrelerdir. Bu hücreler, dişlerin kollajen içeren yapılarının üretiminden sorumludur.

    23. Osteoblasts

      Osteoblastlar, kemik dokusunda bulunan ve kemik matrisi üreten hücrelerdir. Bu hücreler, kemiklerdeki kollajen liflerinin üretiminden sorumludur ve kemiklerin sağlamlığını destekler.

    24. Fibroblasts

      Bu hücreler, bağ dokusunun sağlamlığını ve esnekliğini sağlamak için önemli bir rol oynar.Bu doku, vücudun diğer dokularını bir arada tutar ve organların yapısını destekler. Doku, bir organizmanın vücudunda benzer yapıya ve işlevi olan hücrelerin bir araya gelerek oluşturduğu bir yapıdır.

    25. Tooth development – Type XII

      Tip XII kolajen, diş gelişiminde önemli bir rol oynar ve özellikle dişin mine ve dentin yapılarını oluştururken yardımcı olur. Bu kolajen türü, dişlerin düzgün gelişmesi için gerekli olan yapıyı sağlar.

    26. Type VI

      Tip VI kolajen, hücrelerin çevresindeki ekstrasellüler matrisin bir parçası olarak bulunur. Bu tip kolajen, hücreler arasındaki bağlantıyı ve doku bütünlüğünü destekler.

    27. Basal lamina – Type IV

      Tip IV kolajen, hücrelerin altındaki bazal lamina tabakasını oluşturur ve hücrelerin desteklenmesinde önemli bir rol oynar.

    28. Reticular - Type III

      Reticular - Type III (Retiküler - Tip III) Tip III kolajen, ince liflerden oluşur ve özellikle damarlar, deri, kaslar ve organlar gibi yapılarla ilişkilidir. Bu kolajen türü, organların yapısını koruyan ağ benzeri bir yapı oluşturur.

    29. FIBERS

      Fibers (Lifler), vücutta çeşitli işlevler üstlenen uzun, ince ve esnek yapılar olan biyolojik moleküllerdir. Genellikle proteinlerden oluşurlar ve farklı doku tiplerinde bulunarak organizmanın yapısal bütünlüğünü ve esnekliğini sağlarlar. Lifler, bağ dokusunda, kaslarda, sinirlerde ve diğer vücut dokularında yer alır.

      Liflerin türleri:

      Kollajen lifleri: En yaygın ve güçlü lif türüdür. Kemik, deri, tendon ve bağlarda bulunur. Kollajen lifleri, dokuya sağlamlık ve dayanıklılık kazandırır.

      Elastik lifler: Esnek liflerdir ve organlarda esneklik sağlar. Örneğin, akciğerler ve kan damarlarında bulunurlar ve bu yapıları gerilip sıkışabilen bir özellik kazandırır.

      Retiküler lifler: İnce ve ağ şeklinde düzenlenen liflerdir. Genellikle organların iç yapılarında ve damarların çevresinde bulunur ve organların yapısını koruyan bir ağ oluştururlar

    30. Principle - Type I

      Principle - Type I (Ana Kolajen - Tip I) Tip I kolajen, vücutta en bol bulunan kolajen türüdür ve kemik, deri, tendon, bağlar ve dişlerde bulunur. Bu tip kolajen, kemiklerin sağlamlığını ve bağ dokusunun dayanıklılığını sağlar.

    31. Collagen

      Kolajen, vücutta en yaygın bulunan ve bağ dokusunun ana bileşeni olan bir proteindir. Kolajen, dokuya sağlamlık, esneklik ve dayanıklılık kazandıran bir yapıdır.

    32. 0.25 mm thick(0.2 – 0.4 mm)

      Periodontal ligament (diş eti bağ dokusu), dişleri çevreleyen ve alveolar kemik ile diş kökleri arasında bağlantıyı sağlayan bir yapıdır. Bu ligamentin kalınlığı genellikle 0.2 mm ile 0.4 mm arasında değişir ve ortalama kalınlık yaklaşık 0.25 mm'dir.

    Annotators

    1. Sequestering of ions and amino acids within the osteoclast

      Sequestering of ions and amino acids within the osteoclast (İyonlar ve amino asitlerin osteoklast içinde toplanması):Osteoklastlar, kemik yıkımı sırasında serbest kalan iyonları (özellikle kalsiyum) ve amino asitleri içlerinde biriktirir. Bu, kemik minerallerinin geri kazanılmasını sağlar.

    2. Cathepsin

      Katespsin, kemikteki proteinleri parçalayan bir enzim grubudur. Osteoklastlar, kemik matrisinin organik bileşenlerini parçalarken bu enzimi kullanır.

    3. Acid phosphatase

      Asidik fosfataz, osteoklastlar tarafından üretilen ve kemikteki fosfat gruplarını serbest bırakmaya yarayan bir enzimdir. Bu enzim, kemik yıkım sürecine yardımcı olur.

    4. Degradation of exposed matrix

      Osteoklastlar, açığa çıkan organik matrisi parçalayarak kemik dokusunu yıkmaya başlarlar. Bu, kemiğin yapısal bütünlüğünün bozulmasına yol açar.(Açığa çıkan matrisin bozulması)

    5. Organic matrix axposure

      Kemik demineralize olduğunda, kemikteki organik bileşenler, özellikle kolajen yapılar, açığa çıkar. Bu organik matris, osteoklastların yıkıcı aktivitelerine hedef olur.

    6. Bone demineralization

      Kemikteki mineraller, özellikle kalsiyum ve fosfat, asidik ortamın etkisiyle çözünür. Bu süreç, kemiklerin zayıflamasına ve kırılmaya daha yatkın hale gelmesine neden olur.

    7. Sealed acidic environment through proton pump action

      Sealed acidic environment through proton pump action (Proton pompası aksiyonu ile asidik ortamın mühürlenmesi): Osteoklastlar, kemik yüzeyine bağlandıklarında proton pompaları aracılığıyla çevreyi asidik hale getirirler. Bu asidik ortam, kemik mineralizasyonunu bozarak kemik yıkımını başlatır.

    8. osteoclast

      Kemik yıkımından sorumlu hücrelerdir. Bu hücreler, eski veya hasar görmüş kemik dokusunu parçalayarak alan açar ve minerallerin kana salınımına katkıda bulunur.

    9. Osteoblast

      Kemik yapımından sorumlu hücrelerdir. Osteoblastlar, yeni kemik dokusu üreterek kemiklerin yeniden şekillenmesine ve güçlenmesine katkı sağlar.

    10. Coupling

      Bağlantı (coupling), osteoklast ve osteoblast hücrelerinin dengeli bir şekilde çalışarak kemik dokusunun sürekli yenilenmesini sağlar.

    11. Calcium and phosphate homeostasis

      Calcium and phosphate homeostasis (Kalsiyum ve Fosfat Dengesinin Korunması): Kemik, vücudun kalsiyum ve fosfat deposu olarak işlev görür. Yeniden şekillenme süreci, bu minerallerin kemikten kana salınımını veya kandan kemiğe alınmasını düzenleyerek vücudun mineral dengesini korur.

    12. Wound repair

      Kemik yaralanmalarında veya çatlaklarda yeniden şekillenme, kemik dokusunun kendini onararak eski haline gelmesini sağlar. Bu süreçte eski kemik dokusu yıkılır ve yerine yeni, sağlam kemik dokusu yapılır.

    13. Resistance to forces

      Yeniden şekillenme sayesinde kemik dokusu, üzerine uygulanan farklı kuvvetlere karşı direnç gösterebilir hale gelir. Bu direnç, kemiğin dayanıklılığını artırır ve kırılma riskini azaltır.

    14. Remodelling

      Kemik dokusunun eskiyen kısımlarının yıkılıp yerine yeni kemik dokusunun yapılması sürecidir. Bu süreç, kemiklerin sağlıklı kalmasını, yaraların onarılmasını ve mineral dengesinin korunmasını sağlar.

    15. BMP

      Kemik oluşumunu destekleyen ve büyümeyi teşvik eden bir protein grubudur. Kemiğin yeniden şekillenmesinde önemli rol oynar. BMP (Kemik Morfogenetik Protein):

    16. Inorganic matter

      Kemikte bulunan mineral yapılar, özellikle sertlik ve dayanıklılık sağlar. Bu maddeler kemiklerin esneklikten ziyade sağlamlık kazanmasına yardımcı olur.

    17. Hydroxyapatite

      Kalsiyum ve fosfattan oluşan hidroksiapatit kristalleri, kemikteki en önemli inorganik bileşiktir. Kemik sertliğini sağlar ve diş yapısında da bulunur.

    18. ALVEOLAR BONE

      Alveolar bone, dişleri çevreleyen ve destekleyen kemik yapısına verilen isimdir. Bu kemik, çene kemiğinin bir parçasıdır ve diş köklerine tutunarak onların ağızda sabit durmasını sağlar. Cortical plate, çene kemiğinin dış yüzeyini oluşturan sert ve yoğun bir kemik tabakasıdır. Üst çene (maksilla) ve alt çene (mandibula) kemiklerinde bulunur ve alveolar kemiği çevreleyerek dişlerin sabitlenmesine katkıda bulunur. Spongy bone (diğer adıyla trabeküler kemik veya süngerimsi kemik), yoğun olmayan, gözenekli yapısıyla dikkat çeken bir kemik türüdür. Alveolar kemiğin iç kısmında bulunur ve kortikal (kompakt) kemiğin altında yer alır. Bu yapıda birbirine bağlı küçük kemik çubukları (trabeküller) bulunur ve bu çubuklar arasında kemik iliği ve kan damarları yer alır. Gözenekli yapısı sayesinde darbelere karşı esneklik sağlar, ayrıca kan yapımı (hematopoez) ve minerallerin depolanması gibi işlevlere katkıda bulunur. Alveolar process (alveolar çıkıntı), çene kemiğinin dişleri çevreleyen ve destekleyen bölgesidir. Basal bone, çene kemiğinin alveolar kemik dışında kalan ana yapısını oluşturan bölgedir. Alveolar kemikten farklı olarak, dişleri desteklemez; bunun yerine çene yapısının ana kısmını oluşturur ve çeneye şekil verir. Bu kemik yapısı çiğneme kuvvetlerine direnç gösterir ve çene kemiklerinin dayanıklılığını sağlar. Diş kaybı yaşandığında, alveolar kemik küçülme veya erime eğilimi gösterebilirken, basal kemik bu durumdan genellikle etkilenmez ve daha stabil kalır.

    Annotators

    1. Penetration• Soft tissue• Dentinal tubule

      Subgingival biofilm, yumuşak dokulara ve diş yapısındaki dentin tübüllerine nüfuz edebilir, bu da bakterilerin dişin daha derin tabakalarına ulaşmasına ve periodontal enfeksiyon riskinin artmasına yol açabilir.

    2. Spontaneous tooth cleaning

      Dişlerin doğal mekanizmaları (spontaneous tooth cleaning) ile kendiliğinden temizlenme eğiliminde olması, yemek yerken veya konuşurken diş yüzeylerinin bir miktar temizlenmesini sağlayabilir, ancak bu temizlik plak oluşumunu tamamen engellemez.

    3. Lower jaw > upper• Molars > rest• Buccal > palatal• Interdental regions > Buccal or Lingua

      Alt Çene > Üst Çene Azı Dişleri > Diğer Dişler Yanak Tarafı (Buccal) > Damak Tarafı (Palatal) Ara Yüzeyler (Interdental Bölgeler) > Yanak veya Dil Tarafı (Buccal veya Lingual)

    4. Individual variables (other than plaque control)• Heavy formers / Light formers• Possibly factors such as diet, smoking, tongue brushing, antimicrobial properties of saliva, chemical composition of the pellicle.

      Bireysel Değişkenler (Plağın kontrolü dışında) Ağır Biofilm Üretenler / Hafif Biofilm Üretenler Muhtemel Faktörler: Diyet, sigara, dil fırçalama alışkanlığı, tükürüğün antimikrobiyal özellikleri, pelikülün kimyasal bileşimi gibi.Bazı bireylerde plak birikimi daha hızlı ve yoğun (ağır biofilm üretenler - Heavy formers) olurken, bazı bireylerde daha az ve yavaş (hafif biofilm üretenler - Light formers) birikim gözlenebilir.

    5. Surface roughness (Ra > 0.2 μm)

      Yüzey Pürüzlülüğü (Surface Roughness) (Ra > 0.2 μm) Diş yüzeyindeki pürüzlülük, bakterilerin yapışmasını kolaylaştırır. Yüzeyin daha pürüzlü olması, plak ve biofilm birikimini artırabilir.

    6. Mature biofilm

      Kolonizasyon ve mikrokoloni oluşumundan sonra, biofilm olgunlaşmaya başlar. Bu aşamada, bakteriler arası etkileşim artar ve biofilm daha organize hale gelir. İçinde çeşitli bakteriyel türler, patojenler ve metebolik ürünler bulunan olgun bir biofilm oluşur. Bu biofilm, diş yüzeyine sıkı bir şekilde bağlıdır ve daha fazla bakteriyel büyüme ve metabolik faaliyet için uygun bir ortam sağlar.

    7. Strong attachment

      Bu aşamada, bakteriler yüzeye daha sıkı bir şekilde tutunur. Yapışma kuvvetleri daha güçlü hale gelir ve bakteriler diş yüzeyine kalıcı olarak bağlanır. Bu, bakterilerin diş yüzeyine olan bağlılıklarının pekiştiği ve bu yüzeyde uzun süre kalmaya başladıkları aşamadır. Bu aşama, diş üzerindeki plak oluşumunun temelini oluşturur.

    8. Initial adhesion

      Bakteriler, diş yüzeyine ilk kez zayıf bağlar aracılığıyla tutunmaya başlarlar. Bu yapışma, diş yüzeyine bağlı bulunan pelliküle veya mikroskobik yüzey düzensizliklerine gerçekleşir. Bu aşama, bakterilerin geçici olarak yüzeye yerleştiği ilk adımdır.

    9. : Transport to the surface

      Bu aşamada, bakteriler ağız ortamındaki sıvılarda serbest olarak bulunur ve diş yüzeyine doğru hareket ederler. Bu taşıma genellikle tükrük akışı veya diğer sıvı hareketleriyle gerçekleşir.

    10. Streptococci (>20%)

      Streptokoklar (> %20): Streptokoklar, bu aşamada en fazla bulunan bakterilerdir ve diş yüzeyine yerleşen ilk mikroorganizmalardır.

    11. Primary colonizeres

      Birincil Kolonizatörler: İlk aşamada, diş yüzeyine yerleşen mikroorganizmalar birincil kolonizatörlerdir. Bu mikroorganizmalar, sonraki bakteriyel kolonizasyonu başlatan organizmalardır.

    12. Globular layer

      Globüler Katman: Bu katman, bazal katmanın üstüne eklenir ve bazal katmandan daha kalındır, yaklaşık 1 mikrometre veya daha fazla olabilir. Bu katman daha gevşek yapılıdır ve daha kolay çıkarılabilir.

    13. Basal layer

      Bazal Katman: Bu katman çok ince olup, diş yüzeyine sıkıca yapışır. Bu katman, pellikülün temel yapı taşıdır ve temizlenmesi çok zordur.

    14. Detachment

      Biofilmdeki bazı bakteriler, genellikle çevresel faktörlerin etkisiyle, biofilmden ayrılabilir ve diğer diş yüzeylerine veya ortamlara taşınabilir. Bu ayrılma, biofilm oluşumunun bir parçasıdır ve yeni biofilm kolonilerinin başlamasına neden olabilir.

    15. Maturation

      Plak, zamanla kalınlaşır ve mikroorganizma çeşitliliği artar. Farklı türdeki bakteriler, birbirlerine yapışarak daha karmaşık bir yapıda biofilm oluştururlar. Bu aşamada, biofilm bakterilerinin çeşitliliği artar ve plak sertleşmeye başlar, mineralizasyona yol açabilir.

    16. nitial adhesion

      Pellikül oluşturulduktan sonra, plak bakterileri (ilk bakteri kolonileri) diş yüzeyine yapışır. Bu, diş plağının ilk oluşum aşamasıdır ve genellikle Streptococcus gibi bakterilerle başlar.

    17. Pellicle formation

      Diş yüzeylerinde, özellikle dişin temizlenmemiş kısımlarında, tükürükte bulunan proteinler ve glikoproteinler, dişin yüzeyine adsorbe olarak bir pellikül (çok ince bir tabaka) oluşturur. Bu, dişin ilk koruyucu katmanıdır ve dişin üzerine mikroorganizmaların yerleşmesi için zemin hazırlar

    18. desquamatedepithelial cells

      Desquamated epithelial cells, deri veya mukozal yüzeylerden dökülen, soyulmuş hücrelerdir. "Desquamation" terimi, hücrelerin yüzeyden ayrılması veya dökülmesi anlamına gelir. Bu hücreler, genellikle vücutta yenilenme süreci sırasında, eski veya hasar görmüş hücrelerin yerini yeni hücrelerle almak amacıyla dökülür.

    19. his is the so-called planktonic state in solutions such as salivaor crevicular fluid.

      bu, tükürük veya cep sıvısı gibi çözeltilerdeki planktonik durumdur.

    20. The matrix confers a specialized environment thatdistinguishes the bacteria that exist within the biofilm from those that arefree floating;

      Matrix, biyofilmin içinde bulunan bakterileri serbestçe hareket edenlerden ayıran özel bir ortam sağlar.

    21. he bacteria exist and proliferate within the intercellular matrix throughwhich the channels run

      Bakteriler, kanalların geçtiği hücreler arası matriste varlık gösterir ve çoğalır.

    22. matrix.

      Matrix, biyolojik sistemlerde kullanılan bir terim olup, genellikle hücreler arasında bulunan ve onları destekleyen, koruyan, bağlayan ya da besleyen bir maddeyi ifade eder.

    23. Nutrients make contact with the sessile (attached) microcolonies bydiffusion from the water channels to the microcolony, rather than from thematrix.

      Besinler, matriksten değil, su kanallarından mikrokoloniye difüzyon yoluyla ulaşarak, yerleşik (bağlı) mikrokolonilerle temas eder.

    24. Barrier

      Biofilm, mikroorganizmaları çevresel faktörlerden koruyan bir bariyer işlevi görür. Bu bariyer, biyofilmdeki bakterilerin bağışıklık sisteminden ve antibiyotik tedavisinden korunmasına yardımcı olur. Biofilmdeki dış tabaka, antibiyotiklerin penetrasyonunu engelleyerek, tedavinin başarısız olmasına yol açabilir

    25. Heterogeneity

      Biofilm içindeki mikroorganizmalar, farklı hücresel aktiviteler ve özellikler gösterir. Yani, tüm mikroorganizmalar aynı değildir; bazıları antibiyotiklere karşı daha dirençliyken, diğerleri daha hassas olabilir. Bu heterojenlik, biofilmin içindeki bakterilerin birbirinden farklı davranışlar sergilemesine ve tedaviye karşı farklı yanıtlar vermesine neden olur.

    26. Water channels

      Su Kanalları: Biofilm içinde, suyun ve besin maddelerinin geçişini sağlayan kanallar bulunur. Bu kanallar, biofilmin iç kısmında su ve besin dolaşımını düzenler, böylece biofilmdeki mikroorganizmalar ihtiyaç duydukları maddeleri alabilir ve atıkları uzaklaştırabilir.Ayrıca, antibiyotiklerin biofilm içine nüfuz etmesini zorlaştırır, çünkü bu kanallar antibiyotiklerin etkinliğini engeller.

    27. Antibiotic resistance x1000

      Antibiyotik Direnci x1000: Biofilmlerin antibiyotiklere karşı gösterdiği direnç, serbest haldeki bakterilere göre bin kat daha yüksektir

    28. BIOFILM

      Biofilm, mikroorganizmaların bir yüzeye tutunarak, birbirleriyle etkileşimde bulundukları ve kendilerini koruyarak oluşturdukları bir biyolojik yapıdır. Biofilm, genellikle bakteriler tarafından oluşturulsa da, mantar, virüs ve diğer mikroorganizmalar da biofilm oluşturabilir. Bu yapılar, mikroorganizmaların birbirine tutunduğu, bir polisakkarit tabakası ve diğer organik maddelerden oluşan koruyucu bir ortamdan oluşur.

      Biofilm'in özellikleri:

      Mikroorganizmaların Kolektif Davranışı: Bakteriler, diğer mikroorganizmalarla birlikte, yüzeye tutunarak yoğun bir topluluk oluştururlar. Bu organizmalar genellikle benzer bir çevresel ortamda birlikte çalışarak, birbirlerine karşı daha dirençli hale gelirler.

      Koruyucu Tabaka: Biofilm, mikroorganizmaların çevresel streslere (antibiyotikler, bağışıklık sistemi yanıtları gibi) karşı korunmasına yardımcı olan koruyucu bir jel tabakası içerir.

      Biyoaktivite: Biofilm içindeki mikroorganizmalar, birbirleriyle kimyasal sinyaller göndererek topluluk halinde etkileşimde bulunurlar. Bu, genetik değişim, nörotoksin üretimi, virülans faktörleri ve daha fazlasını içerir.

      Yüzeylere Tutunma: Biofilm, genellikle diş yüzeyleri, endüstriyel ekipmanlar, tıbbi cihazlar ve diğer yüzeylere tutunur. Örneğin, ağızda dişlerdeki plaklar ve diş eti hastalıkları, biofilm oluşumunun yaygın örneklerindendir.

    29. This study indicatesthat the initial colonization of peri-implant pockets with bacteriaassociated with periodontitis occurswithin 2 weeks

      Çeviri: Bu çalışma, peri-implant ceplerinin başlangıç kolonizasyonunun, periodontitisle ilişkili bakterilerle 2 hafta içinde gerçekleştiğini göstermektedir.

      Açıklama: Bu ifade, peri-implant ceplerinin (diş implantlarının etrafındaki diş eti cepleri) ilk başta, periodontitis gibi diş eti hastalıklarıyla ilişkilendirilen bakterilerle kolonize olmaya başladığını belirtiyor. Çalışma, bu süreçte 2 hafta gibi kısa bir sürede bakteri yerleşiminin başladığını vurguluyor. Bu, implantların etrafındaki diş eti sağlığının, periodontitis gibi bakteriyel enfeksiyonlara karşı duyarlı olabileceğini gösteriyor.

    30. Aggregatibacter actinomycetemcomitans• Porphyromonas gingivalis

      Diş Eti Hastalıkları: Hem A. actinomycetemcomitans hem de P. gingivalis, özellikle ileri düzey diş eti hastalıkları ve periodontitisin ana patojenleridir. Bu bakteriler, dişlerin çevresindeki dokularda iltihap oluşturur ve uzun vadede diş kaybına yol açabilir.

    31. Porphyromonas gingivalis

      Türü: Gram negatif, anaerobik, çubuk şeklinde bir bakteri. Hastalıkla İlişkisi: P. gingivalis, genellikle kronik periodontitis ve diş eti hastalıklarının ilerleyişi ile ilişkilidir. Bu bakteri, diş eti iltihabının (gingivitis) kronikleşmesine ve ileri düzeyde diş eti hasarına yol açabilir

    32. Aggregatibacter actinomycetemcomitans

      Türü: Gram negatif, anaerobik, kısa çubuk şeklinde bir bakteri. Hastalıkla İlişkisi: Bu bakteri, genellikle agresif periodontitis (erken yaşlarda gelişen, diş kaybına yol açabilen ciddi diş eti hastalığı) ve diş eti hastalıkları ile ilişkilidir. Özellikle genç bireylerde diş kaybına yol açabilecek agresif diş eti hastalıklarına neden olabilir.

    33. FM EXTRACTION

      Bu terim, genellikle diş hekimliğinde, bir kişinin tüm dişlerinin aynı anda çıkarılmasını ifade eder. "FM" burada Full Mouth (Tam Ağız) anlamına gelir. FM Extraction, tüm dişlerin bir seferde çıkarılmasına yönelik cerrahi bir işlem olabilir ve genellikle şiddetli periodontal hastalık, çürükler veya dişlerin restorasyonunun imkansız olduğu durumlarda uygulanır

    34. ERADICATION

      Eradication, genellikle bir hastalığın, enfeksiyonun veya mikrobun tamamen ortadan kaldırılması anlamında kullanılır. Diş hekimliğinde, bu terim, örneğin, bir diş çürüğü veya diş eti hastalığının bakteriyel enfeksiyonlarını tedavi ederken, mikroorganizmaların tamamen yok edilmesi anlamında kullanılabilir. Bu, genellikle antibiyotik tedavisi, cerrahi müdahale veya özel diş tedavi prosedürleri ile sağlanır.

    35. Saliva

      Tükürük, ağız içindeki bakteri ortamını etkileyen önemli bir bileşendir. Tükürük, bakteri ve besin maddelerini yıkama işlevi görse de, aynı zamanda mineralize olabilen plaklar ve tartarların birikmesine de katkıda bulunabilir.

    36. Tonsils

      Ağız ve boğazda bulunan lenfatik doku, bakteriler için bir diğer önemli alan olabilir. Bademcikler, özellikle vücuda giren patojenlerin ilk savunma noktalarından biridir, ancak aynı zamanda bakteriler ve enfeksiyonlar için bir odak noktası oluşturabilir.

    37. Dorsum of the tongue

      Dilin üst yüzeyi, özellikle dilin arka kısmı bakterilerin bulunduğu ve tartar oluşumu için uygun bir ortamdır. Ayrıca, dil sırtı bakterilerin biriktiği ve ağız kokusunun oluştuğu bir alan olarak bilinir.

    38. Epithelium

      Ağız içi epitel dokuları, yani ağız mukozasının yüzeyini kaplayan doku. Bu alanlar bakteri ve diğer mikroorganizmaların giriş noktalarıdır. Özellikle dudaklar, yanaklar ve ağız tabanı, bakterilerin girmesi için uygun ortamlar olabilir.

    39. Subgingival regions

      Dişetinin altındaki (gingiva altı) bölgeler. Bu bölgelerde de plak birikimi ve tatar oluşumu söz konusu olabilir. Subgingival tartar, genellikle daha derinlemesine tedavi gerektirir çünkü dişeti iltihabına ve periodontal hastalıklara yol açabilir

    40. upragingival hard surfaces

      Dişlerin dişeti üstündeki (gingiva üstü) sert yüzeyleri ifade eder. Bu alan, dişlerde oluşan plağın ve tartarın başlangıç bölgesidir. Ağız hijyenine göre bu yüzeylerde bakteri birikintileri ve mineralizasyon olabilir.

    41. NICHES

      Niches" kelimesi, biyolojide bir organizmanın yaşamını sürdürebilmesi için uygun ortamı ve ekolojik rolünü ifade eder. Bir organizmanın "nişi", onun çevresiyle etkileşimi, beslenme alışkanlıkları, habitatı ve diğer türlerle olan ilişkilerini kapsar. Örneğin, bir böceğin veya bakterinin belirli bir ortamda nasıl hayatta kalıp çoğaldığını belirleyen faktörlerin tümü, o organizmanın ekolojik nişini oluşturur.

    42. The ability of a bacterium to adhere to its host is crucialfor the induction of infectious diseases, such as gingivitisor periodontitis.

      Bir bakterinin konakçısına yapışma yeteneği, gingivitis veya periodontitis gibi enfeksiyon hastalıklarının oluşumu için çok önemlidir.

    43. cilia

      Silya, hücrelerin yüzeyinde bulunan, genellikle kısa ve hareketli saç benzeri yapılardır. Silyalar, hücrelerin etrafındaki sıvıları hareket ettirir veya partikülleri tutup uzaklaştırarak vücutta çeşitli temizlik işlevlerine yardımcı olur.

    44. Most organisms can survive in the oropharynx only whenthey adhere to either the soft tissues or the hard surfaces.

      Çoğu organizma, yalnızca yumuşak dokulara veya sert yüzeylere yapıştıkları zaman orofarenkste hayatta kalabilir.

    45. P. gingivalis

      Porphyromonas gingivalis, diş eti hastalıklarına, özellikle periodontal hastalığa (diş eti iltihabı ve diş kaybına yol açan bir durum) neden olan bir anaerobik bakteri türüdür. Bu bakteri, diş eti iltihabının ilerlemesine ve diş etlerinin çekilmesine neden olabilir. Sıklıkla, periodontitis gibi ileri düzey diş eti hastalıklarıyla ilişkilendirilir. P. gingivalis, diş etleri ile doğrudan temas halinde büyür ve burada, genellikle oksijen eksikliği olan ortamlarda yaşar. Anaerobik bakteri, oksijen bulunmayan veya oksijenin düşük olduğu ortamlarda hayatta kalabilen ve büyüyebilen bakteri türleridir.

    46. S. sanguinis

      Streptococcus sanguinis, ağızda yaygın olarak bulunan bir gram-pozitif bakteri türüdür. Diş plağının oluşumunda önemli bir rol oynar. S. sanguinis, genellikle komensal bir organizma olarak kabul edilir, ancak bağışıklık sistemi zayıfladığında diş eti hastalıkları ve diğer enfeksiyonlara neden olabilir. Bu bakteri, özellikle diş çürüklerinin başlangıcında önemli bir rol oynar ve diş etlerinde inflamasyona yol açabilir.

    47. Candida

      Candida türü, ağızda doğal olarak bulunan bir mantar türüdür, ancak vücut bağışıklık sistemi zayıfladığında veya dengesiz hale geldiğinde, bu mantar türü aşırı büyüyebilir. Candida albicans en yaygın türüdür ve ağızda pamukçuk (oral kandidiyaz) gibi enfeksiyonlara neden olabilir. Bu, ağızda beyaz, pütürlü lezyonlar ve iltihaplanmaya yol açabilir.

    48. Commensa

      Kommensalizm. iki organizma arasında birinin fayda sağladığı, diğerinin ise etkilenmediği ilişki. Komensal mikroorganizmalar, vücutta yaşayan ancak genellikle zararsız olan mikroorganizmalardır. Ağızda bu tür mikroorganizmalar doğal olarak bulunur ve genellikle zarar vermezler.

    Annotators

    1. ELF-INFLICTED INJURIES

      Self-inflicted injuries (kendine zarar verme yaralanmaları), bir kişinin kasıtlı olarak kendine zarar verdiği fiziksel yaralanmalardır

    2. Overcontoured crowns and restorations

      Overcontoured crowns (aşırı konturlu kronlar), diş restorasyonlarında, kronun normal diş şekline göre fazla yuvarlak veya hacimli olması durumunu ifade eder.

    3. Margins of Restorations

      Margins of restorations (restorasyon kenarları), diş hekimliğinde, bir diş restorasyonunun (örneğin dolgu, kaplama, kron) dişin doğal yüzeyiyle birleştiği bölgeyi ifade eder.

    4. microflora

      Mikroflora, belirli bir ortamda veya bölgede bulunan mikroorganizmaların (bakteriler, mantarlar, virüsler vb.) tümüne verilen isimdir. Diş ve ağız sağlığı açısından, mikroflora genellikle ağız içinde bulunan ve ağız sağlığını etkileyen mikroorganizmaları ifade eder.

    5. A change in the composition of the subgingival microflora that closelyresembles the microflora noted in chronic periodontitis.

      Kronik periodontitiste gözlemlenen mikrofloraya yakın olan subgingival mikroflora bileşimindeki değişiklik.

    6. Directly related to the health status of the adjacent periodontal tissues

      Komşu periodontal dokuların sağlık durumu ile doğrudan ilişkilidir.

    7. Changing the ecologic balance of the gingival sulcus to an area thatfavors the growth of disease-associated organisms (predominantlygram-negative anaerobic species)

      Gingival sulkusunun ekolojik dengesini, hastalıkla ilişkili organizmaların büyümesini destekleyen bir alana değiştirmek (ağırlıklı olarak gram-negatif anaerobik türlerin)

    8. Iatrogenic factors

      Iatrogenic factors, bir hastalığın veya sağlık durumunun, tıbbi müdahaleler veya tedaviler sonucunda ortaya çıkması durumunu ifade eden bir terimdir.

    9. High concentrations of iron in the saliva and A.a.

      Tükürükte yüksek demir konsantrasyonları ve A.a.

      (Note: A.a. typically refers to Aggregatibacter actinomycetemcomitans, a bacterium associated with periodontal diseases.)

    10. cleared from theoral cavity by salivary flow and the mechanical action of thetongue, cheeks, and lips.

      Tükürük akışı ve dil, yanaklar ve dudakların mekanik hareketiyle ağız boşluğundan temizlenir.

    11. It provides a fixed nidus for the continuedaccumulation of bacterial plaque and its retention inclose proximity to the gingiva.

      Bu, bakteriyel plağın devamlı birikmesi ve diş etine yakın bir bölgede tutulması için sabit bir odak sağlar.

    12. Calculus accumulation is more prevalent in chronicperiodontitis found in older adults.

      Diş taşı birikimi, yaşlı yetişkinlerde görülen kronik periodontitte daha yaygındır.

    13. Periodontal disease in young people is closely related toplaque accumulation

      Gençlerde periodontal hastalık, plak birikimiyle yakından ilişkilidir.

    14. A positive correlation between the presence of calculusand the prevalence of gingivitis, but not as great as thatbetween plaque and gingivitis.

      Diş taşının varlığı ile diş eti iltihabının yaygınlığı arasında pozitif bir ilişki vardır, ancak bu ilişki, plak ile diş eti iltihabı arasındaki ilişki kadar büyük değildir.

    15. Bacterial plaque may actively participate in the mineralization ofcalculus by forming phosphatases, which change the pH of the plaqueand induce mineralization.

      Bakteriyel plak, fosfatazlar üreterek diş taşının mineralizasyonuna aktif olarak katılabilir; bu fosfatazlar, plaktaki pH seviyesini değiştirir ve mineralizasyonu tetikler.

    16. apatite crystals

      Apatit kristalleri, kalsiyum ve fosfat içeren mineral kristalleridir. Bu kristaller, genellikle kemiklerde ve dişlerde bulunan temel mineral yapısının bir parçasıdır.

    Annotators